My Motto

Be compassionate to the needy, Neither squander wealth nor hoard it. Never lose your sense of shame, if questions are asked of you, answer them frankly but do not ask too many yourself. Be manly and of good cheer. Never kill a foe who is begging for mercy and be ever loyal in love

Own your own way

Do Not Go Where The Path May Lead, Go Instead Where There Is No Path And LEAVE a TRAIL ....
By R. Waldo Emerson

Thursday, June 5, 2014

English Day

As an English teacher at Derya Öncü College, we have to organise an English day which is supposed to be a great day for the school that they praise for it, finally we were able to do it and I am so relax now.


Sunday, May 25, 2014

ÇİLE DOLU BİR YOLCULUK 11 ÜS



Gören herkesin gülerek izlediği, “bu ne rezillik” diye söylendiği araba hattıdır 11 Üs. Burada bulunan (Ü) Üsküdar’ı, (S) Sultanbeyli’yi temsil ediyormuş normalde. Fakat yolcular arasında bambaşka bir hal almış Üs kodlaması; üst üstenin ÜS’si diyorlar. Aslında yanlış da söylemiyorlar.  Durumun en kısa ifade şekli diyebiliriz buna.



 Yaşamımızla bütünleşerek vazgeçilmez hale gelen taşıtlar, kolaylıklarının yanı sıra birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Özellikle de trafiğin yoğun olduğu yerlerde ulaşım her geçen gün çileye dönüşüyor. Kimi okuluna, kimi işine kimisi ise hastaneye yetişebilmek için sabahın erken saatlerinde kalkıp otobüs avına çıkıyor adeta. Şanslarına binecekleri otobüs boşsa ne ala. Sırada trafiği atlatmak kalır sadece. Peki ya arabaların yoğun olduğu hatlar ne yapsın. Hem de ilk duraklar haricinde binmenin adeta çin işkencesi olan arabalar. Uzaktan normal görünen ama yaklaştığı zaman tabiri caizse tıka basa dolu olan, binenler adeta tüm gücünü kullanarak içeriye sıkışmaya çalışılan arabalar.






BASINLA KONUŞMAK YASAKMIŞ!
Bu otobüs hattı sabahları Üsküdar’a akşamları ise Sultanbeyli tarafına gidişte yoğun olmakta. Çünkü sabahları iş için gerek Altunzade’den metrobüs’le gerekse, Üsküdar’dan vapurla Asya’dan Avrupa’ya geçilmekte. Akşamları da eve dönüş başlamakta. İş yoğunluğunun Avrupa yakasında oluşu, o hatta yolcuların fazla olması ve tabi ki İETT’nin yıllardır buraya bir çare bulmaması bu duruma sokuyor o bölgeyi. Bu konuyu araştırmak için gittiğimizde 11 Üs şoförleri bizle konuşmak istemiyorlar bir türlü. Çünkü yasakmış basından her hangi biriyle görüşüp demeç vermek. Birkaç denemeden sonra yakaladık birini ve atladık onla beraber arabaya. On bir yıldır bu bölgede şoförlük yaptığını söylemekle başladı söze. Dile kolay böyle bir hatta on bir yıldır çalışıyor. Tüm ısrarlarımıza rağmen ismini söylemeden kendince dert yanmaya başlıyor; “ Arkadaş o bölgede oturanlar bir şeyden anlamıyor. Nerden kimden hak arayacaklar bilmiyorlar. İlk gördükleri biz olunca direkt bizle muhatap olup tartışıyorlar. Hatta öğle ki hakaretler ediyorlar. Biz bazen dayanamayıp karşılık veriyoruz ama yine susan da biz oluyoruz. Yoksa her gün birileri yaralanır.” Anlatırken öğle hallere giriyor ki şoförümüz sanki o anı yaşıyor yine. Soruyoruz hemen bu hatta madem bu kadar yoğun neden ek seferler düzenlenmiyor da böyle çile çekiliyor diye.  Cevabı epey ilginç tabi, “aslında yeterince araba var ama trafik yoğun oluyor o nedenle araba az gibi görünüyor. Tabi bunların yanında personel eksikliği de var aslında.” 

"HER AKŞAM EN AZ BİR SAAT BEKLİYORUM"

 Ama Altunizade durağında saatlerce bekleyenlere sorduğumuzda ise olayın farklı yüzü çıkıyor ortaya. Çekmeköy’de oturup Kadıköy’de çalışan ve bu hattı kullanan Mehmet Bey, araba yeterince olsa burada saatlerce beklemeyiz diyerek şöyle devam ediyor; “hemen her akşam abartısız  en az bir saat bekliyorum. Ya 11 Üs hiç gelmiyor ya da gelenler daha ilk iki durakta dolmuş daha sonra hiç yolcu almadan sol şeritten devam ediyor. Yeterince araba olsa biri dolduğunda diğerini beklemeden gönderseler böyle bir sorun olmayacak.” İşten erken çıkmasına rağmen hiçbir zaman eve zamanında gidemediğini söylen Mehmet Bey, “önceki akşam tam 50 dakika bekledim bir tane geldi ve durakta durdu. Hemen koştuk ve asıldık kapılara içeriye girmeye çalışıyoruz. Ama binmek nerde bir adım bile atamadık ve araba gitti. Ardından gelen arabaya da hemen koştuk ve sıkışa sıkışa bindik. Bindik ama tek ayağımızın üstünde ve kımıldayamıyoruz bile. Bizden sonrada binenler oldu tabi. İnmem gereken durak geldi. O yoğunlukta bir türlü inemedim. Kaptan bekle inecek var diye seslendim sesimin içinde kendim boğuldum. Bir sonraki durakta zar zor indim ve taksiyle eve gelmek zorunda kaldım.” dinlerken biz gülsek mi üzülsek mi anlamadık susup bekledik. Mehmet Bey’de anlamış olacak ki “Rahat olun gülebilirsiniz. Ben bile kendi halime gülüyorum.” diyor ve ardından yüzünde tebessüm beliriyor. Mehmet Bey’le görüştükten sonra durakta az ilerliyoruz ve yaşlı bir amcanın yanına yaklaşıyoruz. Soruyoruz hemen sizde 11 Üs’ü bekliyorsunuz dimi diye. Hemen olmaz olası 11 Üs diyerek söylenmeye başlıyor amcamız. Hayırdır amca dediğimiz de ise, “oğlum ben altmış yaşındayım ama mecburen çalışıyorum şartlar onu gerektiriyor. Her sabah çamlık durağından binip altunzade’ye geliyorum. Daha çabuk gelebilmem için otobandan gelen bu hattı kullanıyorum herkes gibi. Ama ne biniliyor ne de iniliyor. Gençler sağ olsun yer veriyorlar ama inanın yerimden kımıldayıp oraya kadar geçemiyorum olduğum yerde kalıp bu çileyi çekiyorum.” diyor. Bu soruna yetkililerin biran önce çözüm bulması gerektiğini vurgulayarak başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor; “ bir sabah duraktan sıkışa sıkışa bindim. Yer yok kapının kenarında gidiyorum. Tabi kapılarda açılmıyor arabada nefes alacak yer bile yok. İnenler binenler derken bir ara gözlüğüm düştü. Hemen eğilip almaya çalıştım beceremedim. Tekrar denediğimde yanımdaki yolcunun ayağının altında kırıldığını gördüm. Oda farkına varınca özür dildi filan.  Kızsam o ne yapsın sakin dursam iyice sinirlendim. Ya sabır çekerek şoförden kapıları açmasını ve ineceğimi söyledim. Burada açamam deyince artık tutamadım kendimi ve tartışmaya başladım. Biliyorum şoför ne yapsın ama karşımızda ki bu sıkıntıyla ilgili ilk muhatabımız o olunca tartışılacak tek kişi de dolayısıyla yine o oluyor.” baktık amca sinirlenmeye başladı müsaade isteyip hemen ayrılıyoruz yanından. Altunzade durağından bir önceki durak olan capitol durağına ilerliyoruz. Durak o kadar kalabalık ki ilk kez görenler bayram yeri sanır. Yaklaşıyoruz genç bir arkadaşın yanına 11 Üs bekliyorsunuz dimi diyerek. Ağabey bu durak 11 Üs denen bela yüzünden bu kadar kalabalık zaten diyerek başlıyor anlatmaya; "Ben Sultanbeyli'de yaşıyorum Mecidiyeköy'de çalışıyorum. Bu aracı kullanmak zorundayım. Ama olmaz olası araç ne gelmek biliyor nede gelince binilebiliyor. Her günüm ayrı bir çile oluyor. Normalde altunzade durağından binmem gerek ama oradan binmenin imkanı yok diye bir durak öncesine geliyorum ki şansım artsın. Zaman zaman daha önceki duraklara bile yürüdüğüm oluyor." Genç arkadaşımızla sohbet ederken geliyor bir anda 11 Üs. Baktık ki kalabalık hiç yerinden bile kımıldamıyor ve her zaman böyle olduğunu söyleyerek başlıyor sinirle gülmeye. Bu sorunun biran önce halledilmesi gerektiğini söyleyen genç arkadaşımız bunun tek yolunun bu hatta daha çok araba aktarmayla olacağını belirtiyor ve ekliyor; "Ümraniye içinden geçen ve neredeyse bomboş geçen hatlar var. Bunları yoğun saatlerde şile yoluna aktarsalar hiç bir sorun kalmayacak." Gerçekten araştırma yaptığımızda Ümraniye den geçen araçlardan bazılarını aktarma yapsalar çok daha rahatlayacak bu hattı kullanan yolcular. Biz beklerken bile diğer arabalardan ikişer üçer tane geldiği halde 11 Üs bir tane bile gelmedi. Genç arkadaşımız erkek olarak biz bir nebze olsa rahatız yine ya bayan yolcular ne yapsın diyerek gördüklerini şöyle ifade ediyor; " Arabaya binince mümkünse herkes bayanlara yer vermeye çalışır. Çünkü o kalabalıkta bir bayanının gitmesi çok zor. yer olmayıp binemeyen bayanlar da oluyor tabi doğal olarak. Bu durumdan istifade etmeye çalışıp bayan yolcuları taciz eden ve rahatsız eden sapıklar da var. Binmesinler desek mecbur binecekler bindiklerinde onların önüne geçilmiyor. Yani hangi açıdan bakılırsa bakılsın çok zor. Tek çare biran önce bu hatta araba sayısını arttırmak olur." Bu hatta yıllardır aynı sorun olduğu halde kimse çözüm bulmaya çalışmamış. Bir süre Sancaktepe Belediyesi tarafından altunzade den Sancaktepe merkeze kadar direkt giden otobüsler konulmuş ama tam olarak çare olduğu söylenemez. Çünkü onlarda geç geliyor ve o durakta doluyor, ya sonraki duraklarda bekleyenler? 



Tuesday, March 11, 2014

I am the Chef

It is 1.01 am at midnight and I am still working on something for work.

I hope the other teachers like it otherwise ...puff




Thursday, February 27, 2014

Way to go


My life and this railway have many similarities in common. First of all, everyone who knows me a little can easily understand from the tones of the coluors that both have same ups nad downs throughout the life. Let's go back in time and image the first shining version of these rails when they were first settled here. What a charming and enchanting face they used to have but now they are no longer shining or captivating anyone's eyes. They are by hook or crook old and most probably not wanted or desired anymore.


Tuesday, February 11, 2014

Family








See the latest version of our family

My little and bigger cuties

I have just noticed!



It has been 6 years since I started to write this blog and I see that when I look back I was a kinda lazy in writing or I think I was not capable in other words reluctant to express what I really experince. I sometimes wrote about my own experinces ans sometimes about daily activities. There has been much change in my life when I summarise my last six year. After I got graduated from University, I found a job at American Culture Cekmekoy branch, I worked there about two years, then I joined army for siz months compulsory service. Having finished my service in Turkish army, I got married Yasemin in 2011 two years after we graduated, upon that I quitted my job at American Culture and found a better job for my nucleus family but because our salaries were not enough and got many debts, I had to work in the evenings and at the weekends that`s why I could not spend much time with her. In 2012 I hold my little world Almila on my arms in October then everything has started to change in my life spiritually but my responsibilities has doubled and now I have to work more.

I opened that to write a totally different subject but I am writing my life. The real subject was supposed to be my laziness.

Insallah, when I have my willingness back to write, I am gonna fill these pages about the stuff.

Let`s summarise the life instead writing it long sentences for the time being.

1. Almila is with us.
2. Nothing is more worhty than her smile.
3. I changed job, I no longer work for Doga, My new school is Derya Oncu but it remains to be seen what is gonna happen here.
4. Almila can walk even run I love her much more than everybody and everything.
5. I have serious problems with my family espacially with the person who the others address as my sister.
6. I cannot do anything for house, I wanna redecorate the house from head to foot.
7. I have very good friends at work, I thank my dear God for making me know them.
8. I still sometimes have quarrel with Yasemin, this must the salt of marriage.
9. My father still complains about my working at private sector as if I love it.
10. Almila can talk, she calls me "Muamme" I hope I will father instead of "r".

To be Continued.

Çay içmeyen adama neden güvenilmez?




Çay üç özelliğinden dolayı kutsal bir sıvıdır.

Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda. İkinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir. Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır. Zamansız mekansız sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin

Mevlana


...
Üzülme, dert etme can.
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan,
yürüyebiliyorsan ne mutlu sana.
Elinde olmayanları söyleme bana.
Elinde olanlardan bahset can.
Üzülme.
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki, güzellikler de var bu hayatta.
Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
Hüzün olgunlaştırır,
Kaybetmek sabrı öğretir.

My Dear ISTANBUL

My Dear ISTANBUL