Aslında, büyük uğraşlar gerektiren özverili bir
çalışma sonunda vücuda getirilen Türk Uzay Kurumunun kuruluşunun 10. Yıl dönümü
olan ve birkaç ay önce çeşitli etkinliklerle kutlanılan 27 Ağustos tarihinde, Kanuni
döneminden sonra dikkate şayan bir gelişme kaydedemeyen ve sürekli göz ardı
edilerek yaptıklarıyla maalesef ilgi çekemeyen lakin dünden bugüne Türk bilim
dünyasının kalbi kabul edilen ve binyıldan daha uzun süre özellikle bu bölgede
bilimim öncülüğünü üstlenen, dünya üzerinde toprakları iki kıtaya yayılmış tek
şehir olan İstanbul’da düzenlenmesi planlanan ama toplantıya Ankara, Erzurum,
İzmir gibi çeşitli illerden gelerek katılacak olan ve toplantının olmazsa
olmazları arasında su götürmez bir gerçeklikle kabul edilen birkaç önemli katılımcıdan
kaynaklanan ve acilen çözüme bağlanması gereken bazı teknik ve maddi aksilikler
yüzünden İstanbul Üniversitesinin açılışının 550. Yılı olması hasebiyle ancak
üç gün önce yaklaşık yüz kadar âlimin çok yoğun ilgisi ve
katılımıyla başlayabilen ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini ve bu
geleceği oluşturması beklenen yeni nesillerin hayatlarını şekillendirecek ve
tümüyle değiştirecek olan toplantıda alınan kararlar doğrultusunda, öncelikle
asırlarca durmak nedir bilmeden hem askeri alanda hem de bilimsel çalışmalarda milletlere
efendilik eden ve her yeniliğin altında imzası bulunan bu milletin uzun
yıllardır kanayan yarası olan deprem tehlikesi ve onun sonuçlarından ve
riskinden uzak olduğu bilenen ve sağanak yağmuru, ağır kış şartları ve ağaçlar
devirip evler yıkan rüzgarıyla ünlü Anadolu’da coğrafi konumu itibariyle hava
şartlarından az etkileneceği düşünülen büyük İslam düşünürü Mevlana’nın şehri Konya’da
sadece hava tahmin balonu ve gözlem uydusu gibi bilimsel amaçlı roketlerin ve diğer
gezegenlere ve de galaksilere veri toplamak ve resim çekmek için gönderilecek çeşitli
uzay araçlarının yörüngeye ve dış uzaya gönderileceği bir uzay üssü kurulmasına
sonrada kendi uydularımızın ve uzaya insan gönderebilmek için üretilmesi
amaçlanan mekiklerin, burada bu teknolojiyi üretmek için her türlü gerekli
potansiyele ve güce sahip Türkiye’de, senelerdir hayalini kurduğumuz kendimize
ait tesislerde üretilerek bu uyduların ve diğer araçların fırlatılmasından ve yörüngeye
başarılı bir şekilde oturtulmasından sonra, kontrollerinin başkent olması
münasebetiyle ve gerekli teftişlerin hiç aksamadan yapılabileceği düşüncesiyle kurtuluş
savaşından önce küçük bir kasaba iken savaşın kazanılmasına müteakip hızla yeni
kurulan Türk devletine yaraşır modern bir anakent haline getirilen Ankara’da
bir zamanlar bu iş için kurulan ve yıllardır atıl durumda bekletilen ancak
geçtiğimiz birkaç yılda tekrar yenilenerek hizmete sokulan tesisteki, hayatlarının
büyük bir bölümünü bu konuyu milli bir dava gibi kabul ederek başarmak için her
şeyi yapmış, çok fazla bedel ödemiş ve ülkenin en saygın üniversiteleri olarak
kabul gören Boğaziçi Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, Bilkent İhsan Doğramacı Üniversitesi gibi çeşitli
üniversitelerde uzun yıllardır öğrenci yetiştirerek hocalık yapan akademisyenlere,
seneler önce yurtdışına; köklü bir geçmişe sahip ve uzay bilimi konusunda
Amerikan Uzay Ajansı NASA vasıtasıyla derin bir bilgi birikimine sahip Amerikan
Harvard Üniversitesi, Newton, Stephan Hawking, Robert Hooke ve Herbert Spenser
gibi tarihin en becerikli ve en bilinen mucitlerini, doktorlarını, fencilerini
ve sosyal bilimcilerini yetiştiren İngiliz Oxford Üniversitesi ve dünyanın
sadece en zekilerinin kabul edildiği, en önemli mühendislik üniversitelerinden
biri olan Massachusetts Institute of Technology; M.I. T gibi başı çeken
üniversitelere gönderilerek bu konuda uzmanlaşmaları hedeflenen ve yıllarca bu
işi en iyi şekilde yürüten şirketlerde çalışarak muazzam deneyimler kazanan Türk mühendislerine
ve uzay fiziği konusunda uzman deneyimli fizikçilere, uçak, mekik tasarımı, mekanik, matematik ve bunlar gibi daha nice ayrı ve
özel çalışılması gerekilen diğer dallardan bilim adamlarına devredilmesine
karar verilmiştir.
My Motto
Be compassionate to the needy, Neither squander wealth nor hoard it. Never lose your sense of shame, if questions are asked of you, answer them frankly but do not ask too many yourself. Be manly and of good cheer. Never kill a foe who is begging for mercy and be ever loyal in love
Own your own way
Do Not Go Where The Path May Lead, Go Instead Where There Is No Path And LEAVE a TRAIL ....
By R. Waldo Emerson
By R. Waldo Emerson
Thursday, December 22, 2011
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
Mevlana
...
Üzülme, dert etme can.
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan ne mutlu sana.
Elinde olmayanları söyleme bana.
Elinde olanlardan bahset can.
Üzülme.
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki, güzellikler de var bu hayatta.
Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
Hüzün olgunlaştırır,
Kaybetmek sabrı öğretir.
Üzülme, dert etme can.
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan ne mutlu sana.
Elinde olmayanları söyleme bana.
Elinde olanlardan bahset can.
Üzülme.
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.
Bil ki, güzellikler de var bu hayatta.
Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
Hüzün olgunlaştırır,
Kaybetmek sabrı öğretir.
No comments:
Post a Comment