Kültür
ve Din: Disiplinler arası bir dergi
Yazarlarla ve abonelikle ilgili talimatlar içeren
yayınlama detayları; http://www.tandfonline.com/loi/rcar20
Anthony Giddens’ın Eserindeki Gelenek Problemi
John Walliss a
a Sosyoloji bölümü, , Warwick Üniversitesi
Coventry, CV4 7AL, UK E-mail:
Kaydedilmiş sürümün ilk yayınlanma tarihi: 30 May 2008.
Alıntı yapılan yerler: John Walliss (2001): Anthony Giddens’ın eserindeki
gelenek problemi, Kültür ve Din: Disiplinler arası bir dergi, 2:1, 81-98
Bu esere bağlantı adresi: http://dx.doi.org/10.1080/01438300108567164
Lütfen makaleye ulaşmak için aşağı doğru kaydır
Bu makale araştırma, öğretim ve özel
çalışma amaçları için kullanılabilir. Herhangi bir şekilde yeniden üretimi, dağıtımı,
satılımı, herhangi bir formda başka birine dağıtımı, ödünç verilmesi kesinlikle
yasaktır.
Yayıncı içeriklerin tam, eksiksiz ya da
güncel olacağına dair hiç bir garanti vermez. Talimatların, formülün ve ilaç
dozlarının doğruluğu ana kaynaklar yoluyla bağımsız bir şekilde
onaylanmalıdır. Yayıncı herhangi bir
kayıp, olay, iddaa, bildiri, talep , ya da bu maddenin kullanımı ile dolaylı
veya direkt bağlantılı olarak ortaya çıkan maddi bir hasardan sorumlu değildir.
Anthony Giddens’ın eserindeki gelenek problemi
John Walliss
University of Warwick, UK
Bu eser Anthony Gıddens’ın yansıtıcılık
ve yakın modernite hakkındaki güncel sosyolojisinde sunulan ‘gelenek’ kavramını
sorunsallaştırmayı hedefler. Üç görüşe dikkat çekilir ve tartışılır: Geleneğin aynı anda durağan ve yansıtıcı olduğu görüşü,
‘post geleneksel dünya’da geleneğin canlı kalacağı ve gelişeceği görüşü,
gelenek ve yansıtıcılığın tarihsel açıdan ortak bir şekilde müstesna bir olay
olduğu görüşü. Son bölümde, Mellor’ın (1993) ‘yansıtıcı gelenekler’ kavramı,
yazarın Hint kökeninin bin yıllık yeni din hareketi olan “the Brahma Kumaris
World” Spiritual Üniversitesi ile yürüttüğü güncel etnografik bilimsel
çalışmasına ilişkin çağdaş gelenekler araştırması için bilgi sağlayıcı bir araç
olarak tanıtıldı ve geliştirildi.
Anahtar kelimeler: Giddens, Anthony;
yeni din hareketleri; gelenek; yansıtıcı gelenekler; yansıtıcılık; gelenekleri
yok etme.
Giriş
Son günlerde Anthony Gıddens’in
sosyolojisine, özellikle yansıtıcılık ve modernite(Giddens 1990;
Giddens 1994b), öz kimlik(Giddens
1991), ve radikal demokrasi(Giddens1994a)
üzerine olan eserine ilgi gittikçe artmaktadır. Sonuç olarak aynı dönem itibariyle
birçok eleştiri ve yorumları doğuran hakiki bir ‘ Giddens Sanayisi’ ortaya
çıktı.( Bkz. örneğin Giddens & Pierson 1998; Mestrovic 1998; O'Brien et al.
1999). Aslında çağdaş Britanya sosyolojisinde ana figure olarak Giddens ın ünü
hem onun Londra iktisat fakültesine dekan olarak atanması ile hem de 1999 da
Reith konferansları ile onaylandı. Bu makalede Giddens tezinin ana bakış
açısının bir eleştirisini sunarak gereğinden ötürü bu büyüyen yorumcular
ordusuna katılacağım. Özellikle Giddens ın ilgisinin hayli problematik, bazı
zamanlar çelişkili olduğunu tartışmak ve sonunda onun çağdaş dünyaya ayırt
edici post geleneksel bakış açısını ve dahası yakın modernite tezinin
kaynaklarını gündeme getirmek niyetindeyim. Bu nedenle bu yazı üç bölüme
ayrılır. İlk olarak, Giddens ın son on yılda ‘yakın modernite’ ve
‘post-geleneksel sosyal düzen’ le ilgili tezini genel hatlarıyla açıklamak
istiyorum. Bunu takiben, ikinci bölümde onun geleneğe ve geleneğin modernite
ile ilişkisine bakış açısı ile ilgili üç teorik eleştiriye dikkat çekiyorum.
Sonunda , Mellor ın the Brahma Kumaris World Spiritual Universitesi ile
yürüttüğü güncel etnografik bilimsel çalışmasına ilişkin çağdaş gelenekler
araştırması için bilgi sağlayıcı bir araç olan yansıtıcı gelenekler’ kavramını
genişletir ve geliştiririm.
Yakın Modernitenin Genel Hatları
Modernite nin
analizi Giddens sosyolojisinin temelinde yatar. Aslında Giddens için sosyoloji
modern ve endüstriyel toplumun incelenmesidir. (Giddens & Pierson
1998). Giddens moderniteyi 20. Yüzyılda
dünya tarihinde etkili, öncelikle post feodal Avrupa da kurulan davranışın
kurumları ve biçimleri olarak tanımlar. (Giddens 1991: 14-5). Bundan dolayı
modernite yaşam ve sosyal formların ‘modern’ biçimlerini üreten bir kurumlar
topluluğudur.- sanayileşme, kapitalizm, gözetim ve sanayileştirilmiş ‘toplam’
savaş. Modernitenin içindeki dinamizim Giddens’a göre üç ana özelliğin bir
sonucudur: Zaman ve mekânın yeniden organize edilmesi; ortaya çıkan
mekanizmaların ( Disembedding mechanisms) hâkimiyeti ve kurumsal yansıtıcılık. Modern
kültürden önce sosyal ilişkiler zamana ve mekâna dayanırken, Giddens
radikal bir şekilde zaman ve mekânın yeniden düzenlenmesinin karmaşık
methodlarının icadının bu durumu değiştirdiğini tartışır. Haritalar, saatler ve
takvimlerin yaygın kullanımı yoluyla,
sosyal etkileşimler benzer coğrafi alanlar ya da zaman kuşakları ile
kısıtlı olmayan bireyler arasında şu an sürdürülebilir. Bu zamanın ve mekânın
içinin boşaltılması yeni sosyal ilişkilere aracı olan ortaya çıkan
mekanizmaların temelini sağlar. Sonuç olarak bu ortaya çıkan mekanizmalarla
birlikte zaman ve mekânın yeniden düzenlenmesi geleneksel düzenler dizinin
ötesinde yakın modernitede günlük yaşama sevk eder. Bu etkileşim içindeki tavır
ve modernitenin özelliklerinin olduğu yollar sabit zaman ve mekân bölümlerinden
çıkarılır- ve böylece radikalleştirilip, globalleştirilir- günlük hayata
dönüşür. Yakın modernite radikal
şüphenin sanayileştiği bir post geleneksel düzendir. Giddens geleneksel sosyal
düzenin eleştirisine rağmen, klasik modernitenin geleneğin yönlerini kullandığı
için gerçekten katı bir şekilde post geleneksel olmadığını tartışır (Giddens
1994b). o yakın modernitenin post
geleneksel düzende tüm bilginin yansıtıcı olduğunu ele alır: Hipotezler gelen
bilginin ışığı altında değitirilebilir ya da ortadan kaldırılabilir. Hâlbuki
geçmişin teminatlarının çıkarıldığı bir çağda yaşamak bir risk çevresinde
yaşamaktır. Seçimlerin ve hareketlerin belirsizliklere ve olasılıklara bağlı
olduğu böyle bir atmosfer içerisinde güven ve risk önemli hale gelir. Kader
olmadığında tüm hareketler ve seçimler özellikle varoluşsal güvenlik ya da
bireyin kimlik algısının korunması risk içerir. Bu Giddens ın yakın modern
dünyanın genel hatlarından tamamen yoksun olarak geleneği tanımladığı anlamına
gelmez. Aslında o birçok örnekte onun kurumsal yansıtıcılığının ve modernitenin
doğrudan bir sonucu olarak var olduğunu ve geliştiğini tartışır. Fakat böyle
olması için yansıtıcı olmak zorunda. Geleneksel olduğu için bir eylemi
onaylamak işe yaramayacak; gelenek sadece ‘gelenek’ tarafından doğrulanan
bilginin ışığı altında doğrulanabilir (Giddens 1990:38). Fakat Giddens der ki
yasallaştırmayı gerektiren gelenek gerçek gelenek değil sadece sahte bir
görüntüdür. Yasallaştırılamayan veya reddedilen gelenek ya geleneğin
doğrulanması gerekmediğini iddia eden bir ‘fundamentalizm’ halini alır ya da
geçmişten gelen ve rutinleşen bir ‘kalıntı’, ‘ alışkanlık’, ‘ tavır’ ve ‘ nesne
olur. (Giddens 1994a, 1994b; see also Bauman 1995). Bundan dolayı post
geleneksel düzen bir dönüm noktasıdır. Geleneksel düzenin sonunu ve geçmişten
ödünç alınmayan, sosyal bağların etkin bir şekilde oluşturulduğu ‘sınırsız yerin’ yeni bir küresel sosyal
düzeninin başlangıcını temsil eder (Giddens 1990:107).
Gelenek Problemi
Zygmunt Bauman (1995) gibi post modern
yazarların aksine Giddens için yakın modernite modernitenin ötesinden ziyade
onun içinde bir gelişimi temsil eder; geleneğin ötesinde iş birlikçi yaklaşımın
ve radikal şüphenin kurumsallaşması olan ana tema. Fakat yukarıda ana hatları
ile görüldüğü üzere, Giddens’ın yazılarında çağdaş dünya da geleneğin
kaderi hakkında hep bir belirsizlik var. Bu bölümde üç belirsizliği keşfetmeye
çalıştım.
Gelenek: Durağan v. yansıtıcı
İncelemek istediğim ilk belirsizlik
Giddens’ın reddetmesine rağmen ‘geleneği’ kavramsallaştırması ve durağan ve
plansız ritual olarak geleneğin modernist bakış açısını yeniden tanımlamasıdır.
Bu kavramda gelenek Mervyn Peake' ın Titus Groan adlı
klasik romanındaki Gormenghast kalesindeki hayatın tanımına benzer bir tavırla
sunulmaktadır. Orada Groan kontu Lord Sepulchrave, hanedanı korumak için
sürdürmesi gereken gelenekler hakkında lord kütüphanesi Sourdust tarafından her
gün eğitilir. Bu olanlar çok kitaptan birinde sunulur:
Sol taraftaki sayfalara tarihle başlanır ve üç kitaptan ilkinde bu, gün
boyunca lordluk tarafından saati saatine sergilenen aktiviteler dizini ile
takip edilir. Tam zamanlar; Her bir durum için giyilmesi gereken kıyafetler ve
kullanılması gereken sembolik mimikler. Sol taraftaki çizimler operasyonun
çeşitli sahnelerine lordluğun yaklaşmasını gerektiren yolların parçalarını
verir. (Peake 1980:66)
Peake’ın tanımında, o zaman, gelenek,
kuralları belirlenmiş gelecek nesiller tarafından harfi harfine takip edilecek,
düşünülmez bir ritüeldir. Aynı zaman da hanedanı devam ettirmek için
fonksiyonel bir gereklilik olarak görülür – bir sosyal yapıştırıcı-. Aslında,
daha sonra romanda, kütüphane ve diğer tüm ayin kitapları kötü adam Steerpike
tarafından yakılınca Lord Sepulchrave delirir ve hanedan darmadağın olur.
Giddensın sosyolojisini okumak genellikle onun geleneğe basitçe durağan,
düşüncesiz ve alışkanlık yönünden bakıp bakmadığı konusunda belirsizdir. Örneğin
onun gelenek sonrası tezinin en dolu anlatımı, Gelenek Sonrası Toplumda Yaşamaktır, O, geleneğe bakışın
düşüncesiz bir ritüel olduğu, basit toplumların bağı için gerekliliği konusunun
işe yaramayacağı konusunu tartışarak sosyal yapıştırıcı tezini eleştirmek için
Edward Shils’in çalışmalarına dikkat çeker. Aksine, o bunun organık bir karaktere
sahip olması ve ister istemez aktif ve yorumlayıcı olması gerektiğini söyler
(Giddens 1994b:61,64). Aslında, yakın zamanda, onun 1999 daki Reith
Lecture’ında, şunu tartışmak için daha da öteye gitti; geleneğin eski görünüşü
aydınlanmanın yaradılışının ve geleneğe düşmanlığının bir parçasıdır ve bu
yüzden “kendisini vis a vis diğer diye tanımlayan modernitenin gölgeli
tarafını” temsil eder. O daha sonra dersinde gelenekle alakalı üç genel yanlış
anlamanın altını çizdi ki bunlar değişmezdir, aslında bunlar geliştiğinde veya
olgunlaştığında yada zayıfladığında ve öldüğünde (ibid: 33) kökleri zamanın
sisli geçmişine kadar uzanır, onlar icat edildiğinde ve yeniden keşfedildiğinde
ve zamanla geliştiğinde bölünmez olurlar ve kendilerini farklı yorumlamalara
katmazlar (bkz. Giddens & Pierson 1998:128-9). Bu bağlamda daha sonra
gelenekler bazı durumlarda yansıtıcı olarak görülmeli ki aktif yorumlama içerebilmeli ve sonunda
degişmeli ve zamanla icat ve keşifler doğrultusunda evrimleşmeli. Ve aslında
bazı durumlarda Giddens geleneğe bakış açısının durağan ve plansız bir ritual
olarak “modernist bir efsane” olduğunu ve geleneklerin olduğundan daha farklı
bir şekilde sürekli yeniden keşfedilmesi ve yorumlanması gerektiğini söylediği gibi ele alarak bunu kabul ediyor
görünür fakat diğer zamanlar da o sık sık bu modernist mite kendisi katılıyor
görünür, örneğin bu “doğrulanmış geleneğin sahte bir gelenek olduğunu
gösterdiğini kimliğini sadece modernliğin yansımasından aldığını” (Giddens
1990:38) ve geleneksel uygulamayı takip eden biri için farklı alternatiflerin
aranması gerek olmadığını ele alışıyla anlarız. Fakat ne kadar değişirse
değişsin gelenek, gelenek sorgulanamayacak hareketleri içeren bir taslak
sağlar(Giddens 1999: numaralandırma yok). Öyleyse geleneklerin içerisindeki
değişimler nasıl olurda yeniden keşfetmek için bir ozan olmadan ve kimsenin onu
sorgulamadan ortaya çıkar. Değişimi sağlayan nedir- insan yansıması ve
alternatiflerin takibi olmadan gelişimi, olgunlaşmayı ve olasılığı, terketmeyi
sağlayan nedir. Giddens’ın pozitif bakış açısına büyük bir zemin sağlayan yazar
Edward Shils (1981:27) dini geleneklere bağlantılı olarak ifade eder. Onlar her
zaman “geleneğin kalesi” ve ritüel olarak düşünülürken orada her zaman yenilik
için bir baskı oluştu.
Kiliseler her zaman kendi içlerinde yeni konular oluşturdu. Dinsel
otoriteye karşı yeni tavırlar ve yaklaşımlar ortaya çıktı yeni inançlar
bulundu. Yeni doktorinler bulundu, kutsanmış yazıların yeni versiyonları ve
yeni yorumları yapıldı, yeni dogmalar ortaya çıkarıldı, çesitli ayinler ortaya
çıktı ve uhrevi ve dünyevi güçler
arasında yeni düzenlemeler arasında anlaşıldı( Shils 1981:27-8).
Hobsbawn ve Ranger’ınkine katkı
sağlayanlar gibi (1983) geleneğin icat edilmesi günümüzde eski ve otantik olarak birçok geleneğin ele
alındığını gösterdi örneğin kavimlerin dağ geleneği ve sivil kutlamaların
debdebesi. Geçmişle sahte bir devamlılık duygusunu beslemek için ideolojik
amaçlar uğruna daha eski malzemelere dikkat çekmelerine rağmen aslında birçoğu
19. yüzyıldan daha eskiye dayanır. Örneğin, “altın” eski vedik( hint) çağında
hindistanda birçok milliyetçi grub tarafından popular bir sembol iken aslında
sömürgeciler hindistan nüfusunun kaldırabileceği yönetici bir yapı üzerine
kurulan geçmişten modeller ararlarken daha sonra hindistane “geri” verilen
hintli oryantalistlerin bir icadıdır (Bkz Falk 1998; King 1999; Bhatt &
Mukta 2000).
Gelenekselleştirmeden Uzaklaştırma:
Radial vs Ortakvaroluş
Giddens’ın bazı zamanlar ilgi duyduğu
bir başka modernist efsanede gelenekselleştirmeden uzaklaştırma sürecidir.
Heelas gelenekten uzaklaştırmayı önceden verilen yada nesnelerin doğal
sırasında inancın azalması ve içerden ve dışardadan, hariciden zorla konuşan,
isteklerde bulunan, günah, suç yada korku duyguları üretmeden göz ardı edilemez
otoritenin kurumsallaşmış sesinden (Heelas
1994:103) özerkliğin, faydacılığın ve bireyselliğin otoritesine
ilişkilendirilmiş değişiklik olarak tarif eder. Bireysel konuların yargıları,
inançları, arzuları, hedefleri, dileklerinin içinde yatan otoritenin yer aldığı
bir ifade ki bu arıza ve bozukluk durumunda oluşan otoriteyi uygulamaya
sokmaktır. Giddens’ın bir seviyede açık bir radikal gelenekten çıkarma tezi öne
sürülür (bkz Heelas 1996a:3-7) ki burda Giddens “modernitenin bir post
geleneksel düzen olduğunu, geleneğin artan erozyonundan (Giddens & Pierson
1998:116), ve modernite tarafından sunulan yaşam biçimlerinin nasılda bizi
benzeri olmayan bir moda içerisinde sosyal düzenin tüm geleneksel türlerinden
uzalaştırdığından bahseder (Giddens 1990:4).
Fakat diğer bir aşamada ise o ayrıca
geleneksellikten çıkarma tezinin versiyonu daha az radikal “birlikte var olmayı”
vurguladığı görünür. O yalnızca geleneğin yakın modern dünya üstünde etkin
olduğunu değil ayrıca onu beslediğini tartışır. Örneğin, üsteki alıntıyı tam
olarak vermek gerekirse “modernity post geleneksel bir düzendir fakat radikal
şüphenin emniyetiyle yer değiştiren gelenek ve alışkanlıkların teminatı değildir.”
Fakat Beckford(1996) unda ifade ettiği gibi yakın modernite bir paradoks
oluşturur ki Giddensın ele aldığı şey kronik yansıtıcılığın yaygınlığı
tarafından damgalanır. Yakın modernitenin geleneğin türlerinin yeniden
canlanmasını görüp görmemesi gerektiği karmaşıktır. bir yandan bir kişi
geleneğin sona erdiğini ve diğer yandan hayatta kalıp beslendiğini tartışamaz.
Giddens’ın bu paradoksu çözme girişimi kendi içerisinde tatmin etmemektedir ve
onun gelenek anlayışına bağlı olarak başka bir soru ortaya çıkarır. Giddens’ın
bu paradoksa cevabı onun geleneğin dönüşümü olarak tanımladığı geleneğin
sonundan bahsederek radikal geleneksellikten uzaklaştırma söylemini nispeten
daha üs seviyeye taşımaktır.
Tıpkı doğanın sonu gibi geleneğin sonu da onun tasvir ettiği dünyanın yok
olduğu anlamına gelmez sadece onun hayatlarımızdaki rolü değişir. İcat etme ve
keşfetme süreci devam eder. Aynı zamanda hayatlarımızın büyük bir alanda küreselleşmeyi
ve yansıtıcılığı yoğunlaştırmanın sonucunda gelenek denen şey değiştirilir yada
yok edilir. (Giddens & Pierson 1998:129; see Bauman 1999:133)
Fakat bu akla bir soru getirir; gelenek
hangi yönde “dönüştürüldü”- geçmişteki gelenekten farkı nedir?
Gelenek ve Yansıtıcılık, Geçmiş ve Şimdi
Giddens bu soruya geleneklerin
yansıtıcı hale geldiğini “formülsel gerçeklere” söylem olmadan doğrulamanın
başladığını tartışarak cevap verir. “Fundamentalizmin” bir örneği haline
gelmeyenler- sonuçlarını dikkate almadan formülsel gerçeğin bir iddasıdır (Giddens
1994b: 100). Fakat bu üç önemli soruyu öncelikle en başta geliştirilen
tartışmadan kaynaklanan soru: eğer gelenekler doğası gereği durağansa nasıl
yansıtıcı olabilirler? Diğer bir deyişle Giddens’ında tartıştığı gibi
destekleyicileri tarafından özel bir gelenek hakkında soru sorulamıyorsa
gelenekler içerisinde değişim motoru nedir? Bir başka deyişle geleneklerin
dönüşümü tezi sadece biri onların bir kısım yansıtıcılık tarafından karakterize
edildiğini ve gelişmek için yeteneğe sahip olduğu, insanlar tarafından yeniden
icat edildiği ve gelenek ve yansıtıcılığın ortak özel biro olay olmadığı kabul
edilirse savunulabilir. Ikinci olarak, geçmişte gelenekler bir yere kadar hiç
yansıtıcı değil miydi? Yansıtıcı gelenekler yakın moderniteye özgğ birşey midir?
Giddens’ın (1999) da ifade ettiği gibi hiçbir geleneksel toplum tam anlamıyla
geleneğin boyunduruğu altına girmemiştir ve insanların sadece geleneği geçmişte
reddetmediğini ayrıca yeniden icat ettiğini gösteren çok yaygın bir kanıt
vardır. Orta çağ azizlerin örnekleri
ve Katarlıların ve anabaptistlerin bir
durumunda olduğu gibi kafir akımlar egemen hristiyan geleneğine karşı
oluşturulmuş eleştriler avrupaya yayılmış binyıllık akımların çeşitleridir (bkz
Cohn 1993). Aynı şekilde Mellor’ında dediği gibi bir reform ( kendisi egemen culture bir
itiraz olan) yeni bir dini bir konseptin (Luther tarafından hristiyanlık
kaynağı olarak İncil temel alınarak düzeltilmiş Çağrı İncil metinlerinde olmamasına rağmen) icadı
tarafından karakterize edilmiştir. Bu
yüzden Luther yeniden yorumlama ve yeniden icat etme yapmaktaydı ki eğer
Giddens’ın geleneği durağan ve sorgusuz kabul edildiği bir dönem olarak kabul
ettiği Orta Çağda önemli bir gelenek olan
icat etme yapmıyorsa.
Son olarak, geleneğin geleneksel
şekilde tanımlandığı fundamentalizmin muhtemel dinsel kavramı çağımız
dünyasında ki geleneğin durumunu anlamada geçerli midir? Geçen bölümde
tartışıldığı gibi, geleneğin sonunun tartışılmasına rağmen Giddens geleneğin
günümüz dünyasında sadece varolmadığını ayrıca da büyüdüğünü de tartışmaktadır.
Giddens bunun bır sebebinin kronik yansıtma ve varoluşcu anlamsızlık
dünyasındaki kesinlik ve varloluşcu güvenlik için kişisel araştırma olduğunu
tartışır. Bu metin içinde ki gelenek Berger et al(1974) mantığı içinde bu
bağlamlamanın yoluyla bireyin yaşamında Kronik anlamda daha büyük, genellikle
aşkın, yapılar (gibi) duyarlı değildir şüphesiz istikrar yada “ev” formu
sağlar. Örneğin yeni çağ akımı bu ışıkta
görülebilir; anlam için bir araştırma yada Weber terimlerinde otantik yada
“gerçek olarak görülen geçmişten modellere dikkati çekerek çağdaş dünyadaki
cazibe. Böylece Beckford’un önceki sorusuna yanıt olarak Giddens bunun tamamen
gelenekciliğin formlarının geliştiği yakın moderniteyle alakalı olduğu konusunu
tartışır. Bu bir nebze bir vaka olarak görülebilir fakat bireylerin güvenliği
ve varoluşçu güvenliği örneğin zaman boyunca dini gelenekleri gözlediği eşit
bir şekilde tartışılabilirdi. Fakat yakın modernite bu araştırmayı daha acil
yapmış olabilir, araştırmanın kendisinde yeni hiçbirşey yoktur. Öyleyse Giddens
için fundamentalism modernitenin reddedilişini ve onun yansıtılışını içeren
kesinlik için bir araştırmanın radikal bir versiyonunu yansıtır halbu ki
söylenildiği gibi fundamentalistler mesajlarını aktarmak için internet kablo
uydu televizyon gibi modern teknolojılere dikkati çekecekler (bkz Bruce 1990).
Ayrıca “fundamentalist” olarak düşünülenler tarafından birçok yeniden yorumlama
ve seçilmiş “makaleler” vardır (Bkz Marty & Appleby 1991:ix-x). Pennock
(1999: bölüm 1) örneğin Pennock
fundamentalist paradigma olmanın aslında evrim sürecinin doğasını anlayışında
farklılık gösteren çeşitli ortak düşmanca bağlar tarafından karakterize
edildiğini tartışır ki bunlar incili kaynak yapma girişimine karşı gelenlerdir.
Böylece Giddens fundamentalistlerin manevi metinlerin belirtilmesiyle
ilgilendiklerini ve sık sık moderniteyi reddettiklerini ( örneğin kapitalizm ve
bilimsel rasyonellik) ele almakta bir nebze haklıdır. Fakat bu her zaman aktif
yeniden okuma ve böyle metinlerin yeniden yorumlanması ve en önemlisi onları
koruyan ve muhafaza eden uygulamalara dönüştürülen bu inançların bağlamında
kendi içerisinde yüksek derecede bşr yansıtıcılık olmadığı anlamına gelmez
(Beckford 1996). Aslında çoğu inançlarına daha objektşf bir kanıt elde etmek
için algınan şeyi ve başka kişilere kanıtlamak için bilimsel bir kanıt gözler.
Yansıtıcı Gelenekler: Brahma Kumaris Vakası
Giddens’ın büyük açıdan durağan,
yorumsuz gelenek kavramsallağındaki problemlere bakarak bir olası yeniden
oluşumu incelemek niyetindeyim: Mellors’ın yansıtıcı gelenekler kavramı.
Mellors’ın kavramı kullanım şekli daha once tartışılan “sahte gelenek teziyle”
ortaya çıkmıştır. Yansıtıcılık çağdaş dünyada daha radikal olabilir, gelenekler
bir yere sadece yansıtıcı olmamış ayrıca bu yansıtıcılığa rağmen insanlar her
ne sebep olursa olsun böyle normative yapılar içerisinde kendilerine bir yer
seçmeyi devam etmişlerdir. Sonuç olarak o üç aşama üzerinde çağdaş dini
gelenekler içerisinde yansıtıcılık ve durağanlığın etkileşimini araştırmak için
olası bşr tefsir aracı olarak “yansıtıcı gelenek kavramını” kullanmayı önerdi:
gelenekler içerisinde ve arasında ve gelenekler ve bireyler arasında Mellor
teoritik seviyede bu terimi dağıtırken benim kendi kullanımım etnografik taslak
ve özellikle diğerler arasında Giddens tarafından öne sürülen radikal
geleneksellikten çıkarma ile ilgili bir tatminsizlikten gelişti. Aksine Brahma
Kumaris World Spiritual Universitesi ile benim taslağım birçok aşamada yüksek
derecede yansıtıcılık ortaya çıkarmıştır, özellikle onların kendi basit gelenek
anlayışlarına rağmen Brahma Kumaris önemlidir. Bu (onların şnkar etmesine
rağmen) onların yerli hinduizm özelliklerini seçici bir şekilde yenidem
yorumlamasını ve ayrıca onların binyılcılığını içerir hatta daha da öteye
giderek radikal bir şekilde onları yeniden yorumlar ve yeni çağ ve insane
potensiyeli akımı çerçevesinde onu yorumlar.
Bu şekilde, Mellors’ın analizinin 3
aşamasını geliştirerek benim kendi araştırmamda 4 bağlantılar arası sitelere ve
aşamalara odaklandım.
Öncelikle, sürekliliğin kalıtımsal analizi ve en önemlisi Brahma Kumaris
içerisindeki değişiklikler; onun ortaya çıkışı ve gelişimini sosyal durumlarına
odaklanma içerisindeki tavır ve herhangi bir inanç yada rituelin zamanla neden
eklenip yada çıkarıldığının nedenleri ve bu elementler arasındaki değişen
ilişki.
Brahma Kumaris için ortaya çıkan ana
değişim dünyanın karşı çıkan duruşundan
ayrılıp benim belirsiz dinya dünya diye adlandırdığım konuma gelmesidir.
Bununla ifade etmek isterim ki Brahma Kumarisin hayatının başlarında
(1937-1950) resmi belgelere inanmak zorundaysak kendi içerisinde kadınlara özgğ
statüye karşı çıkan yerek topluluğun üyeleri tarafından siddet kampanyasının
kurbanı olduğuna inanırdık. Kısaca kurucu (Dada Lekhraj) buna dahil olmuş çoğu
genç bayan olan Brahmanizmden ve özellikle dine dayalı bakirlik ve saflıkta
Sanyasi geleneğinden ödünç alınan sofuluk geleneğini devam ettirmeleri için
cesaretlendşrmiştir. Bu tabiki de hem kadınların erkek sofuluğunu taklit
etmesiyle ortaya çıkan bir saldırıya hemde kast sistemine açıkca tehdit
oluşturan büyük bir geri tepmeye yol açmıştır. Dahası Lekhraj’ın kadınlara
kocalarıyla cinsi münasebet kurmadan tıpkı Lakshmi and Narayan tanrıçaları gibi
ilişki kurmaları yönündeki tembihi üyelerin kocaları kızdırmıştır.
Sonuç olarak belirtildiği gibi Brahma
Kumaris’ın varoluşunun ilk 13 yılı boyunca üyeler şiddetli bir zulme maruz
kaldılar ve sonunda ve anayurtlarından ayrılmak zorunda kaldılar( bugunkü güney
Pakistandaki Karachi). Fakat bu dönem Shiva tarafından günlük mesajlar
ilettiğini iddaa eden Lekhraj ile ortaya çıktığı Üniversitenin ( Raja Yoga
olarak belirtilen) doktorinal sistemiydi. Bunların ana teması post-apocalyptic
cennetteki hayata hazırlanmak için bir an once yıkılacak dış dünyadan ayrılma
ihtiyacıydı, özellikle o saflıktan kirliliğe düşme durumundan olan insanlığın
5000 yıllık önceden bilinen döngüsü üzerinde sürekli devam eden insanlık
tarihini açıklamak için kalpa Brahmanik kavramına dikkat çekti ve yeniden
yorumladı. Bu döngünün sonunda Tanrı masum olan ruhları gelecekteki döngünün
“altın çağına” yeniden doğuşuna ve dünyanın yıkılışına (Brahma Kumarıs)
hazırlamak için onun fiziksel vücüduna iner (Bu Dada Lekhraj’ınkidir). Bu
cennette Narayan’ın vucut bulma, cisimleşmesi olarak çok az seçili kişi
Lekhraj’ın krallığı altından mükemmel bir sosyal system içerisinde Bharat da
yaşayacak (Hindistan).
Bu insane işinin her sahasında uygarlığın zirvesi olacak: eğitim, öğretim,
müzik, devlet, tiyatro, dilbilim, resim ve bilim … sadece mimarilerin yapımında
kullanılan en iyi malzemeler kullanılır doğanın sağlayacağı en iyi şeyler:
altın, elmas, yakut vb ve sanat dans müzik kendilerini en üst seviyede açığa
çıkarır (O'Donnell: 1995:84).
Benzer şekilde tüm ruhlar evrensel bir
kardeşlik vizyonu içerisinde varolacak, aşkın kanunu tarafından birleşecek ve
böylece kanunlar yada politik veya dini felsefelere ihtiyaç duymayacak fakat
ruhlar kendilerini bu cennete hazırlayabilmek için saf ruh bilimci durumuna
geri dönmeliler. Onlar “ölümdeki yaşamı irdeliyerek ruh olarak unutmuş
oldukları kimliklerini hatırlamalı kendilerini dış dünyanın maddi
biliçliliğinden yada kirliliğinden ayırmalı yada “ilahi” ailenin bir üyesi
olarak yeniden doğup içe dönük uhrevi bir hayat sürdürmeli halbuki 1940ların
sonlarında hindastanın bölünmesini takip eden Brahma Kumaris içerisinde din
propagandası yapmak yada dünyaya hizmet için aktif bir vermekle başlayan bir
tecrit durumuyla beraber çok ince bir değişim oluştu. Bu benim tartıştığım dış
dünya ile değişen ilişkisinin bir sonucudur. Her ne kadar universite etrafında
ki cemiyetinin düşmanlığından karakterize olmuşsada, onların yer değişimi
((Batı Hindistandaki Mt Abu, Rajasthan) onları uzağa bunda öteye başarılı bir
şekilde taşımıştır. Bu yüzden şunu savunuyorum ki onlar kendilerini daha
sevecen bir çevrede buldukça Brahma Kumaris onlara gardlarını indirmelerine
kendilerini dış dünyaya açmalarına izin verdi.
Bu “dünya hizmeti” öncelikle
arkadaşlarla ve yeni taşındıkları bölgeye inançlarını anlatmak için davet
ettikleri üyelerin akrabalarıyla küçük ölçekli başladı. Ama 1960lardan beri
Frank Whaling’in (1995:10) bahsettiği Lekhraj’ın bakış açısından etkilendiği
sanatsal çalışmaların sergisinin taşınması dahil gelişmenin daha karmaşık
yöntemleri uygulanmaya başlandı. Lekhraj’ın ölümünü takiben 1969 da bu dini
propaganda işi Üniversitenin denizaşırı yayılmasıyla Londrada ana kara Avrupa
da ve daha sonra dünyanın çoğu yerinde büro
açarak yoğunlaştırılmıştır. Bu yazının yazıldığı anda resmi kaynaklara göre 77
ülkede 4000 merkezde 450000 kişi düzenli olarak buralara gidiyor.
İkinci olarak, bunun yayılımında Brahma Kumariste günümüzde meydana gelen
araştırma özellikle şu 3 konuda odaklanmaktadır: onları meydana getiren ve
bunları takibini yapan etkenlerin analiz ve değişiminin tanımı ve bunların her
ikisinin nasıl rasyone edildiği ve bagdaştırıldığını araştırılması.
Bu dünya hizmetinin direk sonucu olarak
Brahma Kumaris günümğzde meydana gelen iki önemli değişimi ortaya çıkarır.
Öncelikle o uluslar arası ilişkiler boyutunda çok aktif oldu. Örneğin 1980ler
boyunca Birleşmiş Milletlerin kamu bilgilendirme bölümüne 1983 Birleşmiş
Milleter Ekonomik ve Sosyal Konseyine bundan 5 yıl sonrada Unicefe danışman
statüsü kazarak baglanmıştır. Bunun bir yansıması olarak geçen 20 yıl boyunca The
Million Minutes of Peace, Global Co-Operation for a Better World, Sharing our
Values for a Better World, ve UNICEF projesi Living Values: An
Educational Initiative gibi uluslar arası etkinliklerde ya yer aldı yada onları
organize etti. Ek olarak onlar genel merkezleri Rajasthan da bir dizi yıllık
küresel barış konferansları düzenlemeye başladı. Ikinci olarak, Üniversite
geçen 10 yıl boyunca kendi apocalyptik mesajını sınırların ötesine taşımaya
başladı ve daha hayat dolu ir dünyayı kucakladı, maneviyatının yeni çağ mesajı
(Heelas 1996b). Örneğin etkinliklerin ve işle alakalı özellikle amaçlanmış
seminerlerin yanı sıra bedavaya stresten kurtulma, olumlu düşünme, öz saygı
geliştirme dersleri vermeye başladılar. Örneğin çok aşırı meşgul olan insanlar
stressiz başarıyı yakalamak için neye ihtiyaç duyar? Saniyeler içinde iyi bir yaşam elde etmek
için nelere ihtiyacın var? Sonuç olarak,
kullanılan terminolojide küçük bir değişiklik oldu. Örneğin kıyamet yenı çağ
yada dünyaların değişimi olarak yeniden hazırlandı, ruh farkındalığı
stressizlik ve olumluluk olurken, vücut farkındalığı olumsuzlukla, stresle,
özgüvensizlik ve dahasıyla bagdaştırılmış. Bu yolla araştırmamın iki ekseni
birbiriyle bağlamam için, tarihsel olarak şu görülebilir ki Brahma Kumaris
gelişti ve şimdi benimde üstünde tartışabileceğim iki belirgin özellik üzerine
duruyor- dünyaya yönelik çözülmemiş oryantasyonlar – biri dünyayı reddetme
diğeri ise dünyayı asla tasvip etmeme durumlarını sergiliyor ki ben buna dünya
ikilemi kararsızlığı diyorum. Bu yüzden onun tüm dünya görüşü Lukhraj’ın bakış
açısına baglıdır, bunlardan en önemli olanı önemli,arzulanır ve aslında günümüz
dünyasında ve yeni dünyanın manevi saflığının kurulumunda önceden belirlenmiş
olmaktır. Fakat bir diğer taraftan da Whaling bugunkü haliyle kefaret olarak
gözüken dünya namına gittikçe artan delice aktiviteler içeren isminin
başlarında maneviyat kelimesi yazılı olan bir üniversite var olmasıyla alay
ederek konuştu. (Whaling 1995:15; vurgu eklendi).
Üçünçü olarak, analizin odağını en düşük
seviyelere kadar değiştirmek, bireysel üyelerle Brahma Kumaris’in kuralcı
yapısındaki ilişkinin doğrusunu öğrenmek için araştırılması, öncelikle neden ve
ne derecede bireylerin kendilerini bu tür yapılara koydukları ikinci olarak da
bu yapıların onların kimlik bilinci üzerine etkileri
Bu dini ayrışma
anlaşılır bir şekilde Brahma Kumarisin üyeliğinin doğası üzerinde önemli
sonuçlar sahipti. Özellikle bu
etkinliklere katılanlar homojen gruplar değillerdir ama motivasyon, tutum ve
bağlılık yönünden oldukça farklılık gösterirler. Bu bağlamda onların Brahma
Kumaris ile katılımları ve onların yaşamlarına ve sosyal kimliklerine etkileri
prensibinde 4 ana ideal üyelik şeklini ayrıştırmak mümkündür. Aslında enstrumental
kullanıcıya mı yoksa eklektik kullanıcıya mı I her ikisi de Raja Yoga’yı
faydacı amaçlar için kullanıyor atıf ta bulunduğum spektrumun bir sonunda belki
belirlenebilir. Örneğin dahil olmanın önceki amacı herhangi bir manevi veya
sizde manevi çok fazla faydacı terimle açıklanır, örneğin bunu şunla ilgilenme
konusunda faydalı buldum. Aynı şekilde dâhil olmanın sonraki amaçları da Roja
Yoda’nın ilgi çeken çoğu arasından birini araç olarak sunduğu manevi misafirlik
ya da kendinden ruhanilik terimleriyle açıklanır. Spectrumun diğer sonunda Raja
Yoga nın yalnızca bir kurtuluş sistemi değil aynı zamanda manevi hayatın
betimlemesi şartıyla otoritenin dış sesi olarak hizmet ettiği uhrevilik
araştırmasını bulabilirsiniz. Sonuç olarak onların üyelik modelleri daha ciddi
olmaya yatkın ve daha önceden belirlenen iki türden yapılmıştır. Dahası
inançlarından yola çıkarak hem kurtuluş sistemini bulan hem de ruh olarak gerçek
kimliklerini yeniden keşfedenler otorite mevkilerinin epistemolojik bir
otoriterliğe doğru eğilimli olduğunu gösteriyor. Son olarak biri tefsir aylaklarını belirtmiş
olabilir ki o kimseler oraya aslında ilk önce faydacı nedenlerle gidip fakat
zamanla tamamen dünyayı Brahma Kumaris yönünden tarafını geliştirdikten sonra
ta olarak kendini ona adamışlardır örneğin meditasyondan faydalanmak.
Bu farklı seviyeler ve üyelik tarzları küçük nükleer çekirdek olarak en iyi
şekilde öngürülmüş ve üyeleri çok az yada hiç katkı yapmayan ve Brahma Kumaris
çevresine girip çıkan muazzam birey grupları tarafından çevrelenmişlerdir (bkz also Babb 1986:131-2; Howell & Nelson 1997:8-9). Aynı şekilde bireyler halkanın merkezinde yer
alırken, Raja Yoga onların hayatında ve kimlik algılarında egemen rol oynayabilir
fakat bu halkanın kenarlarında duranlar daha az etkilenebilir. Örneğin
merkezdekiler cinsi münasebetten uzak durma, içki içmeme, oruç tutmak dahil
gibi sıkı saflık kurallarına bağlıyken ve de düzenli bir şekilde meditasyon
yaparken bu halkanın kenarında kalanlar üniversitenin merkezindekilerin
inançları ve öğretilenler alakalı çoğu şeyi bilmiyorlar hatta önceden bahsi
geçen konulardan bile bihaberler. Bu nedenle örneğin katıldığım gözlemleri
yürüttüğüm Brahma Kumaris merkezinde tüm etkinliklerin hepsine katılan tek kişi
koordinatörün kendisiyken 300 den fazla insan geçen 10 yılda oradaki
etkinliklere katılmış ve yarı uygulamalı üyelerin ( bir yılda ortalama 5
etkinliğe katılanlar) sayısı 10dan azdır.
Son olarak farklı tarzda
açıklamaların ve araştırması ya da onların diğer geleneklerle ve büyük
toplumlarla etkileşiminin hem organizasyonel hem de bireysel seviyede Brahma
Kumaris tarafından kullanılan doğrulama
Onların dış dünyayla bağlantısında Brahma Kumaris dışarıdakilere garip ve
sıra dışı gözükebilen inançlarını sorulduğunda açıklamak ve inançlarının görünüşünü
doğrulamak için bir sürü strateji kullanır. Örneğin tarihsel olarak daha önce
geldiğini iddaa ettiği ve tüm dünya dinlerinin Raja Yogadan türediği inançları
yada tüm insanlığın bildiği onun kıyametten daha önceden tarihlendirildiği
inançları. Bu tür bir bilişsel bir uyumsuzlukla uğraşabilmek için, üyeler
bilinçlilik metaforunu kullanır. Tanya Luhrmann’nın
sihirbazın var oluşun farklı aşamaları veya bölümleri arasındaki ayrımına
benzer bir şekilde, o ruh bilinci ve beden bilinci bilgisi arasındaki ayrımı
içerir.Bu daha sonra üyeleri dış dünyadaki eleştirilerden uzak tutmaya ve bu
tür eleştirilerin oluşma nedenine makul bir açıklama getirmeye hizmet eder.
Yine Luhrmann tarafından sorgulanan sihirbazlarınkine benzer bir tavırla,
kendini bu işe adamış üyeler farklı zamanlarda farklı kişilere yapılan iki tür
bilinçlilik arasındaki ilişkinin farklı açıklamalarının bir yığınını (
genellikle tutarsız ) çalıştırır. Fakat genel anlamda bu iki aşamaya karşı üç
farklı yaklaşım içerir: Ruh bilinçliliğinin gerçek beden bilinçliliğinin sahte
olduğu bir dogmatic iddia ; ruh bilinçliliğinin doğru olduğunun fakat vücut bilinci
bağlamında yeterli derecede açıklanamadığının ya da anlaşılamadığının ve sonuç
olarak her bilginin birbiri ile ilişkili olduğu ve sonunda bir tür kişisel
inanç ya da fikir olduğu iddiası.
Kendileri arasında onların kesin
gerçeği ya da yanılgısı bağlamında bilinçliliğin iki türü arasında genellikle
dogmatic ayrım yaptırır ya da Giddensı özetlemek gerekirse, sonuçlarını dikkate
almadan formülsel gerçekleri öne surer. Diğer bir deyişle, başkalarının inandıkları
ve kendi inandıkları şeyler arasındaki uyumsuzluğu kabul ederler ve birinin
doğuştan doğru ve diğerinin tanımlandığı gibi yanlış olduğunu tartışmak için
onu kullanırlar. Böylece bir yandan dış dünyanın yanlış bir vücut bilinci
bilgisi (örn: Bilimsel, tarihsel, arkeolojik )varken diğer yandan üniversite
gerçek ruh bilinci bilgisini ortaya çıkardı.Sadece üniversitedekiler bunun
farkında olmasına rağmen, bu daha sonra üyelerin vücut bilinci olanların yanlış
ya da tam tersi olarak görünmesini tartışmalarına izin verir.Örneğin; üyeler
tanrının söylediği dizeler arasından ya da ortaya çıkan fikirden referans
alarak cevap verecekler. Açıklamanın ikinci türü dışardakilerle üyelerin
ilişkilerinde başlıca yoksun bırakılır ve daha çok bir serbest bırakmayı ve iki
aşamalı bilinçlilik arasındaki ilişkinin bağıntıcı yaklaşımını temsil eder.
Önceki örnekte görüldüğü gibi bu iddia için yapılan doğrulamalar geleneğin
kendi otoritesine doğrudan bağlantı olmadan büyük bir kısmı yapılmasına rağmen,
ruh bilinçliliği objektif bir şekilde doğru olarak sunulur.Dahası bir önceki
durumda yaklaşım sık sık belirsiz olmasına rağmen akademik söylemlerin kabul
görmüş diğer türleri ile ya da bilimsel rasyonalizmle Raja Yoga nın doğasını
açıklama girişiminde bulunulacak. İlk deneysel açıklamalara baktıklarında
üyeler dışardakilere inançlarını iletmek için ve ayrıca gerektiğinde
entellektüel ya da vücut bilinci
terimlerinin uyumsuzluğunun aslında sorun olmadığı gibi göründüğünü tartışmak
için onların kendi deneyimlerine dikkatlerini çekerler. Diğer bir deyişle,
onlar aynı anda epistomalojik bireyciler
ve evrenselciler olacaklar;onlar deneyimleri yoluyla gerçeğe ulaştıkları
görüşünüve bu gerçeğin evrensel bir düzen olduğunu savunurlar (Heelas1998).
Halbuki akademik söylemlerin türleriyle bağlantılı Raja Yoga’nın özeliklerini
haklı çıkarmak yada böyle deneyimleri sıkı sık açıklama girişiminde bulunmak ve
öznellik yada fantezi olarak dışarıdakiler tarafından böyle deneyimlerin
algılanmasının üyeler farkındadır. Özellikle üyeler vejetaryanlık, pozitif
düşünme ve meditasyonun fiziksel ve duygusal faydaları için bilimsel yada
psikolojik bir kanıt sunacaklar. Buna benzer şekilde, Blake, Huxley, Jung, ve
Maslow gibi belirli yazarlar kendi gelişimini ve insan potansiyelini ilgilendiren
iddaları desteklemek için uğraşmışlardır.
Dahası bilimsel açıklamalar ortaya
çıkmış fikirlerin ahenkli olduğu yerde sık sık ayrıca yoksun bırakılır ve
ahenkli olmadıkları yerde reddedilir. Örneğin üyeler hem zamanın doğrusal
modeli, dinazorların varoluşu hem de insan uygarlığının kabul görmüş uzunluğu
arasındaki diğer şeyleri eleştirmek için radyokarbon tarihlemesinin, jeolojinin
ve evrimsel teorinin geçerliliğine ilişkin tartışmalar öne sürerler (bkz
O'Donnell 1995:81-2). Baş üye Jagdish Chander (1988:98), örneğin evrimcilerin
ve antropolojistlerin hayallerinin yüzlerce insanı nasıl müzeler, dergiler ve
kitaplar yoluyla yanlış yönlendirdiğini eleştirir ve The Eternal World Drama
kitabındaki bölümleri “evrim teorisi evrensel olarak kabul edildi mi?, gibi
konulara adar”. Ona karşı bazı önemli bilim adamlarının gürüşleri, yada insanın
maynunun atası olduğunu mu yada insanın bir maymun haline mi geldiği ve
dünyanın e kadar eski olduğu, onların tahminlerinin sürekli gözden geçirilmesi
ve bilimadamları arasındaki büyük tartışma gibi konulara adar. Bu bakış açıları ayrıca üniversitenin
gazetesi Purity de the Press de
Gleanings ve 'Mr Wise'ın yazılarında ayrıca latent formda ifade edilir.
Başlangıçta nüfus istatistikleri küresel ısınma tahminleri ve kamu değerlerinin
çürütüldüğü hikayeleri gibi ortaya çıkmış fikirlerin özelliklerini destekler
görünebilen dünya olayları sunulur. Benzer şekilde Mr. Wise’ın yazısı bilimsel
ortodoksluğun belirli özelliklerine karşı tartışmak için soktatik bir münazara
formu uygular ve sonunda her zaman bu sonucu elde ederek ortaya çıkmış fikre
başvurur (ironic olarak adlandırıldı). Mr. Wise (Brahma Kumaris’in görüşünü
yansıtan) sorgulayıcının doğru olduğunu “söyleyemez” ve kabul eder.
Bu durum bilinçliğin iki türüne karşı belirsiz
bir oryantasyon sunar: onların bağlantılı gerçeklik ve yanılsamaya aynı anda
inanmaları çeşitli iddaları desteklemek için gerekli yerlerde sonrakini ifade
etmesi. Buna ek olarak bir münazarayı sonlandırmak için yada belirli soruları
çürütmek için yoksun bırakılan daha once fundamentalizm ve baglantıcılık
arasındaki bilinçliliğin iki türü arasındaki ilişkiyi göz önüne alarak orta bir
pozisyonu yansıtır. Bu hem bilinçliliğin türlerinin kıyaslanamaz olduğu ve
hemde bundan dolayı bir inanç meselesi olduğu tartışmasını içerir. Böyle
yaparak bir pozisyonun gerçekliği üzerinde vis-à-vis bir diğerinin yanlışlığı üzerinde çok az
yada hiç vurgu yapılır yada hiç yapılmaz. Fakat böyle bir ayrımonu
destekleyenin gözünde doğrunun tek başına varolduğu yer olan radikal bir
perspektivizmle terk ediliyor görünür. Benzer şekilde kıyamet biliminin ortaya
çıkardığı Lekhraj gerçeği için Brahma’nın savunduğu şey dil oyunlarına bölünür.
O bir nükleer kıyamet, ”yıkım” yada “dünyanın dönüşmesi” mi? ve aslında hangi
metaforun kullanıldığı fark eder mi.
Gelenek Ve Yakın Modernite
19. yüzyılda
algılanmasından beri “gelenek” ve “modernite” arasındaki gerilim sosyal
teorinin önemli bir özelliği halini aldı. Böylece örneğin modernitenin
rasyonellik ve süreç tarafından karakterize edildiği ve dört gözle beklendiği
yer gelenek ve geleneksellik hepsinin alakasız, dogmatik batıl ve gericilik
olduğu görüldü (Shils 1981). Bu şekilde “geleneğin” artan
bir şekilde ve aslında çağdaş sosyal analiz yoluyla doğrudan arta kalmış bir
katagori haline geldi. Bundan dolayı o “modernite” olarak tamınlanan ne varsa
ona, diğer kültürlerde onların ne olduğuyla bağlantılı olan bizim şu günkü
halimize ve geçmişte ne olduğumuza karşı kavramsal biri ikilem görünür dahası
modernitenin açıklanması geleneğin artan erozyonun bir açıklaması bir defacto
haline geldi. Birçok yönde ifade etmiş olduğum gibi Giddens’ın eseri durağan ve
plansız bir ritual olarak devam eder ve geleneğin bu modernist “efsanesini”
geliştirir. Aslında onun tüm bu tezinin yakın modernite ve onun sahip olduğu
yansıtıcılık ve geleneksellik arasındaki temel ayrıma dayandığı tartışılabilir
fakat az öncede ifade ettiğim gibi
Giddens bazı yerlerde bu fikri reddiyor gibi görünebilir ve Shils’in serine
(1981) dikkat çeker, geleneğin bir nebze yansıtıcı olduğunu sürekli yeniden
icat etme ve yeniden yorumlamaya açık olduğunu ve bundan dolayı modern ve
gelenek arasında sürekliliklerin var olduğunu hiçbirinin tek başına bir kıyafet
olmadığını tartışır (Giddens 1990:4). Bu yazımda bir önceki birlikte varoluş
durumunun lehine tartışarak Giddens’ın teziyle birlikte bu iki çözülmemiş
noktaya dikkat çekmeye çalıştım (Heelas 1996a). Özellikle; the Brahma Kumaris
World Spiritual Universitesi günümüz geleneğinde bulunan yansıtmanın farklı
türlerini ve seviyelerini ve de doğayı araştırmak için Mellors’ın “yansıtma
geleneği” kavramına dikkat çektim. Bu bağlamda Brahma Kumarisde üç ana deneysel
yerin altı çizilerek vurgulandı ki yansıtmanın yüksek derecesini göstersin.
Aslında makro seviyede Brahma Kumaris’in ilk yıllarında ki dünyayı reddetmeden
şimdi ki ikilemine kadar dünyaya doğru uyumunda devam eden bir dönüşüm var. Bununla
bağlantılı olarak şunları belirtebiliriz; Brahma Kumaris gelişmekte olan
derslere dikkat çektirdi ve diğer geleneklerin ve felsefelerin maneviyatlarını
sırayla asimile ettirdi; Brahmanimden Sannyasis akımına, Hristiyanlıktan Yeni Çağ ve
İnsan Potensiyeli akımlarına.
İkinci olarak Brahma Kumaris’in 'cultic milieu'
cezbetmek için devam eden cabaları sonucunda kendi maneviyatının ve insan
potensiyelinin cesaretlendirici mesajlarıyla hala kendi orijinal binyılcılığını
elinde tutarken bir sürü farklı üyelik şekli ortaya çıktı. Bu şöyle sıralanır; çekirdekte
olup akıma kendini tamamen teslim etmiş olanlar akımın katı saflık kurallarını
takıp eder ve binyılı bekleyenler, meditasyon tekniklerin kullanan yada
stressiz yaşam derslerine gelen kişisel yada maddi çıkarları için gelen
dışardakiler. Son olarak üniversite
tarafından yabancılara üyeliğin açıklamasında ve Raja Yogayı dogrulamada
kullanılan çeşitli karmaşık teknikler ve stratejiler vardır.
Sonuç
Özetlemek gerekirse günümüz
geleneklerinin çalışmalarının üç önemli durumda kendilerine gönderme yapmaları
gerektiği fikrine katılıyorum. Öncelikle radikal geleneksizleştirme
tartışmasının ya o ya da o kalıbından öteye çıkma ve yerine “ve”ye bakmak-
göreceli durağanlık ve günümüz geleneklerindeki yansımalar arasındaki ilişki. İkinci
olarak hem günümüz dünyasındaki geleneğin değişen doğasına bakma hem de daha
özellikli detaylı etnografide ki özel geleneklerdeki değişimler ve gelişimlere
bakma ihtiyacı. Ve son olarak belki de en önemlisi –deneysel aşamada araştırma
ihtiyacı- bazı geleneklerde bireyler ve sosyal gruplar için devam eden cazibe. Bu
konulara Giddens’ın geç modernite sosyolojisinde yeterince değinilmediğini düşünüyorum
dahası Giddens geleneği moderniteyle karşılaştırılabilen bir şeye karşıymış
gibi gösterme eğilimindedir. Yazımın çekirdeği bu görüşe bir eleştiridir ve ne geleneğin
ne de modernitenin bütünden ayrılamayacağını anlatır ve çağdaş geleneklerin
doğru sosyolojileri kendilerini öncelikle mevzunun hem yansıtıcı hem de durağan
elementleriyle ikinci olarak –eğer artmıyorsa- geleneğin çağdaş bireylere devam
eden çeşitleriyle alakalandırması gerekir.
Notlar
1 Giddens şu formlardan ikisini tanımlar:
Soyut Sistemler (sembolik jetonlar, para gibi değiş tokuşun standartlaştırılmış
hali), ve Uzman sistemler ( hayatın tümüne işleyen teknik uzmanlık formları)
2 Brahma Kumarisle alakalı daha fazla
tartışma için bkz Walliss (1999), Babb (1986), Howell and Nelson (1997), ve
Whaling (1995).
Yazar Hakkında Detaylar
John Wallis Sheffield Üniversitesinde
doktorasını tamamladıktan sonra Warwick Üniversitesi Sosyoloji departmanında
halen yarı zamanlı olarak çalışmaktadır. Araştırdığı konular genellikle sosyal
teori ile dinin sosyolojisi arasında ki ilişkidir. Ek olarak Friedrich
Nietzsche felsefesindeki dini yerlere seyahat etmek ve keşfetmek ilgi
alanlarındandır. Onun şuan ki araştırma konusu günümüz maneviyatının
etnografisi ve Graham Hancock’un “fringe” arkeolojisinin sosyolojik analizidir.
O ayrıca 2002 de yayımlanacak olan doktorasını yeniden çalıştığı kitabı üstüne
çalışmaktadır.
Enstitü Adresi: John Walliss, Dept. of Sociology,
University of Warwick, Coventry, CV4 7AL
Email: jwallissl@aol.com
No comments:
Post a Comment